Ordan Burdan

Mazi Kalbimde Yaradır

Bir anda düştü aklıma. Gam telime, uzun tırnaklı geçmiş dokundu gibi oldu, akort çoktan bozulmuş! Hocam yanlış nota! Dedim ya, biz o besteyi çoktan geçtik...

Bir anda düştü aklıma. Gam telime, uzun tırnaklı geçmiş dokundu gibi oldu, akort çoktan bozulmuş! Hocam yanlış nota! Dedim ya, biz o besteyi çoktan geçtik…

Bundan on ya da evvela on beş sene önce, çocuk diyecek yaştayım. Bazen büyümüş gibi davranmak zorunda olan bir çocuk. Durumumuz belli, fakiriz ama yemin ediyorum fakir olmanın bu kadar yorucu bir şey olduğunu bilmiyoruz. Küçücük, sobalı bir evdeyiz. Eşyalarımız bizimle birlikte eskimiş. Ama biz inat etmişiz, onlara değer vermişiz. Düşünebiliyor musunuz; annemi, beni, kardeşimi ve koca yüreklerimizi o küçücük salona sığdırmışız. Babam sobayı yakıyor… Sobadan tavana vuran loş ışık, ufak tefek çıtırtılar, yansımalardan yapılan çabuk tükenen oyunlar, bir de o kömür gözlerde yarına çıkabilecek miyiz korkusu var. Doğrusu ölüm, bence hala o salonda. İnşallah babam akıl edip yakmıştır onu da sobada. Annemde onun ısısından inadına faydalanıp, kestane pişirmiştir bize.

Kardeşimle hayaller kuruyoruz o ağır yorganın altında; yeni eşyalar, güzel bir ev ve güzel günler diliyoruz. Televizyonda Şahane Pazar! Göz bebekleri kocaman oluyor, bir sevinçle uyuyoruz. Günler birbirine devrederken zor ama kaliteli zamanlar yaşadığımızı bilmiyoruz tabii. Elbette hepimizin kötü zamanları olmuştur ama bu benim hikayem, biraz sükunet lütfen!

Zaman büyütüyor bizi, yuva diye hala o eve dönüyoruz. Ezbere bildiğimiz şeyler yaşanıyor, ezbere bildiğimiz salonda. En çok da beni; beniz sarısı, pütürlü duvarlarımız yoruyor. Değişik bir şey oluyor, günlerden bir gün komşumuz anneme küçük, çekmeceli bir dolap veriyor bizimkide alıyor kitaplarımızı koyarız diye. Bizim eşyalarda böylece bir arkadaş edinmiş oluyor seneler sonra. Eve getiriliyor, birkaç gün sonra ben dolabın kapağında tebeşirle bir söz yazıldığını görüyorum. Eğik büyük, iri harflerle. bastırılmış bir şekilde “Mazi kalbimde yaradır. ” yazıyor. Birine kızılarak kazınmış sanki harfler. Diyorum ya çocuğum bilmiyorum tabi eşyalar insanlardan hikayeler taşır, bize bir şeyler fısıldar. Anlamıyorum sözü ama nefret ediyorum çünkü her okuduğumda beni üzüyor. Zaten beni üzen şeyleri kim sever ki!

Zaman takip etmediğinde hızlı geçiyor, seneler dediğimiz şey sadece rakamlara siniyor, kardeşim bile büyüyor! Bir anda düşüyor aklıma tebeşirle yazılmış bir cümle… Silebilirdim bir sarı bezle, akıl edemedim. Gün geçtikçe aklıma kazıyacağımı akıl edemediğim gibi. Tebeşirle yazılmış bir cümle, eski bir dolap kapağı benimle konuşuyor ama ben unuttuğuma eminim sanıyorum o evle birlikte.

Taşındık, – aslında çok oldu – bizle beraber taşındığımız evde büyüdü. Belki de sorunlarda… Diğerini çoktan unuttuk, taşınır taşınmaz hem de. Eşyalardan sessizce kurtulduk, çok konuşuyorlardı bize bakarak. Her şey bir anda oldu. Gam telime bir el dokundu, ah kendi elim! Kafamı seyir halindeki bir otobüsün camına yaslamışım, içimdeki anlamsız hüznün şehirler arası yolculuğu. Bu yazıyı yazıyorum. Bu konuyu neden mi açtım, söylüyorum. Geçmiş, geçmek bilmeyen bir döngüden ibaretmiş gibi geliyor bana. Zannımca hayat, hep geçmişi hatırlama ve özleme sanatı. Geleceğin bilinmezliğindeki merak, bastıramıyor gerçek duygu ve hataların güzelliğini. Al bir yolculuğa çıkıyorum, geçmişim hep öndeki aracı takip et modunda. İnsanlar çıkıyor karşıma hiç eskimemişler gibi. İnsanlar her şeyi unutuyor hiç yaşanmamış gibi. İnsanlar birbirini üzüyor, dinlemiyor, zulmediyor, anlamıyor. İnsanlar beni yoruyor. Babam kombiyi yakmıştır yemin ederim.

Şimdi şimdi anlıyorum, anlamadığı şeyden korkuyor insan. Anlamadığım için korkmuşum meğer o sözden, kötü bir büyünün kötü sözcükleri gibi. Sözcükler zaten ne anlam yüklersek, onu ifade eden emir kulları değil mi? Ben artık insanlardan bıkmışım, geçmişimi o dolaba tıkmışım. Seneler bizden hiçbir şey götürmemiş gibi rol yapmaya takatim kalmadı. Al işte büyüdüm, filizlendim biraz da sinirlendim kendime. Geçmişten, insanlardan ve senden kaçmak için bir yol geliştirdim demin. Açıyorum işte o dolabın kapağını. İçerisi çok tıkışık ama sıkıştırıyorum kendimi ve bas bas bağırıyorum; mazi kalbimde yaradır, mazi kalbimde yaradır, mazi kalbimde…

Fırlatın gitsin beni, o dolapla birlikte bir yere!

Rabia Bulduk

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu