Ordan BurdanYaşam

Toplumun Kadınlara Biçtiği Rollere Karşı Kadının Psikolojik Duruşu

Uzm. Psk. Zeynep Hilal Çelik ile Toplumun Kadınlara Biçtiği Rollere Karşı Kadının Psikolojik Duruşu hakkında sizler için güzel bir sohbet gerçekleştirdik.

Her sene Mart ayının sekizinde kadınlara yönelik yapılan kampanyalar, indirimler, hediye edilen çiçekler, kadınların kendilerini değerli hissedip, mutlu olmalarını hedefler. Ama buna rağmen ara ara biz sadece 1 gün mü değerliyiz tatlı sitemleri de duyarız. Şimdi bu değer meselesine biraz yakından bakalım. İnsanın kişilik karakter gelişimini etkileyen bazı faktörler vardır. Erken çocukluk deneyimleri, aile ilişkileri, sosyal, çevresel ve kültürel faktörlerin etkisi gibi. Kadın ya da erkek olmanın kişilik karakter gelişimini etkileyişi ise biyolojik bir zeminin yanı sıra toplumsa rollerle ilgilidir.

Toplumun Kadınlara Biçtiği Rollere Karşı Kadının Psikolojik Duruşu

Psikolojik hastalıkların görülme sıklığına bakıldığında, kadınların erkeklere oranla birçok hastalıkta daha ön plana çıktığı görülmektedir. Bu durumu üniversite yıllarında kitaplardan idrak etmek görece daha zordu. Ancak terapi süreçleriyle birlikte en yakından şahit olduğum şey kadınların rolleri arasındaki dengeyi kurmakta zorlandıkları    ve bu durumun yarattığı stresin özellikle depresyon ve kaygı bozuklukları gibi hastalıklara zemin hazırlayışı. Yapılan araştıralar toplumsal rollerin kişilik karakter gelişimine katı bir etkiden ziyade, bulunduğu kabın şeklini alan ama tamamen de donmayan bir jole gibi etkisi olduğunu öne sürmüştür.

Çalışan kadın, çalışmayan kadın, geleneksel kadın, batılı kadın, doğulu kadın, çocuklu kadın, çocuksuz kadın, bekar kadın gibi bir sürü sıfat kadını tanımlamak için halihazırda mevcut. Hatta ben bunları söylerken, sizin gözünüzde bazı şeyler canlanmış olabilir. İşte onlar gelişim sürecinde sosyal etkileşimlerle öğrendiğimiz ve zihnimizde oluşan imgeler, imajlardır. Bir başka deyişle o rollere dair beklentilerdir. Kişiler toplumsa rollerini layıkıyla yerini getirmeyi görev edinip ona uygun davranmaya başlarlar. Ancak bir süre sonra rolleriyle özdeşleşmeye başlarlar. Yani role uygun davranmak yerini, role sahip biri olmaya bırakır.

Bu durumda da kişiler kendilerini rolleriyle tanımlamaya başlarlar. Hal böyle olunca, kişinin kendini tanımlaması iki uçlu bir hal alır. Kendinden beklenilen o rolün hakkını yerine getirmek, rolden beklenildiği şekilde davranmak ya da rolün beklentilerini yerine getirmemek. Bu durumda eğer kişi rolden beklenilenleri yerine getiriyorsa kendisini değerli, yeterli, sevilebilir hissederken, eğer toplumsa olarak o rolden beklenenleri yerine getirmekte zorlanıyorsa yetersiz, değersiz ve sevilemez hissedebilir.

Nitekim terapi sürecinde de kişinin kendini tanımladığı roller yani özdeşleştikleri tespit edilir ve bunlardan özgürleşip bunları dengeleyebilmesi sağlanır. Aksi taktirde kişi kendini rolüyle başarılı ya da başarısız buna bağlı olarak da az evvel söylediğim gibi değerli, yeterli, sevilebilir ya da yetersiz, değersiz ve sevilemez hissedecek. Bu durum kendisine dair bakış açısını olumsuz yönde etkileyebileceği gibi, psikolojik iyi olma halini de sekteye uğratacaktır. Hadi şimdi hep birlikte düşünelim, ben kendi üstümden örnek vereyim, Zeyneplik. Zeynepliği ne ile özdeşleştiriyorsunuz? Çalışan kadın olmakla mı? Modern kadın olmakla mı? Batılı kadın olmakla mı? Çocuklu kadın olmakla mı? Zayıf kadın olmakla mı? Balık etli kadın olmakla mı? Yoksa başlı başına Kadın Olmakla mı?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu